Pazartesi, Kasım 13, 2006
Cumartesi, Kasım 11, 2006
Yeni bir gün dü bugün...Yeni hayaller kurduk hiç düşünmeden, korkmadan...Nasıl olsa onlar da yıkılır diye...Nasıl olsa bir yıkan olur diye...Ama hep bir yerler de sakladık bildiklerimizi...
Eski hayallerimizin kırıklarını biriktirdiğimiz odalarımızı kilitledik bugün...Yeni odalar açtık...Yeni hayaller için...Kırılınca dağılmasınlar diye...Kırılınca parçaları keşkeler içinde kaybolmasın diye...Yine keşkeler olmasın, anılar temiz kalsın diye...Sonradan birleştirip yeniden mutlu olmaya çalışalım diye...Durduk gülümsedik biz bugün, gerçekten hissederek hayata...
Açtık gözlerimizi, açınca yine aynı olan dünya'ya kırılmış hayaller eşliğinde yine...Sil baştan kurduk hayallerimizi bugün sonra yeniden yıktık keşkelerimizle...Yine yenileri kurulsun diye...
Çarşamba, Kasım 08, 2006
//ve bir gün biter//
Başı ve sonu belli olan oyunlar gibi...Oynamaya başladığında herşey çok güzeldir herkes mutlu...Herkes ilgi gösterir sana, oyununa...Gülerler yüzüne, çok çirkin olsan da ne güzel şeysin sen öyle derler hep...Sonra birkaç tur böyle döner oyunun...Sonra büyüdükce çirkinleşiyor bu ya huyu da değiştiler başlar...Çok yaramaz olmuşsun sen bakışları vardır hep bir köşe de otursan da...Sadece annen sarar seni kollarıyla, o da sadece yalnız kaldığında...
Sonra zorunluluklar başlar...Her sabah kalkıp giyinirsin aynı şeyleri...Belki iyi bir hayat için ama garantisini kimse vermeden düşersin bir yolun peşine...Oyunda rolun budur artık...A,b,c sıralı ve ya tek tek öğrenmek...Sonra gelip seni görenler azalır ya da geldiklerinde zaten sen olmazsın oyunun merkezinde, evinde...Çünkü zorunlulukların vardır ya...
Oyun gün geçtikce daha çok yorar seni...Sonra birini görürsün...O biri nefesini ağzında saklayacağın ilk kişi olur...Öyle bir düşünürsün ki sanki "o" oyunun amacı ve sen de amacına ulaştın...Gerisini formaliteden oynuyorsun artık...Ama oyun içinde oyunlara alışırsın ilk çekip giden parçanla...Sonra düşerken yeni bir dal bulursun, ondan da düşerken bir yenisini...Sonra anlarsın ki oyunun geri kalanı düşmek ve kalmakla oynanıyor...Ama hep bir köşede sana bakanlar vardır ailen...
Ve ilk kayıp...Kim olacağı belli olmaz oyunda ama ilk elenen...İlk giden masadan...İlk oyununu bitiren...Ve hala oynayanlara ilk acıyı yaşatan...İlk gerçek acıyı...Oyunun kabus kısmıdır bu...Uyumadan gördüğün ilk kabuslar...Yastığının ilk kez gerçek bir acıyla ıslandığı bölümüdür...Dünyada cehennem ateşini görmektir pembe oyundaki tozların arasından...Ve sonrasında ilk gidenin küllenen ilk acısı...Sonra gidenlerin arkasından ağlamakta düşüp kalkmak kadar çok girer hayatına...Alışırsın...Her seferinde asla alışamam desen de...
Ama hep gidenler düşenler yoktur oyunda...Bir mutluluk bulursun sonunda...Bir kaç oyun formalitesi, gereksiz imzalar ve dışarıdan bakınca mutlu görünen bir ev...Genelde sadece dışarıdan bakılınca öyle görünen bir ev...İki kişi az gelir bir sabah ve üçüncü katılır...Yeni bir oyuncu...Bilirsin ki aynı oyunu o da yaşayacak...Gülersin başlarsın onu da oyununa katmaya...Bir süre sen büyüksündür o küçük...Bir süre sonra anlarsın ki o da senin için büyüğün neyse o...
Oyun uzun sürer bu zamanlarda bir yarıştasındır...Adına geçim derdi denir genel de...Ama bu dert öyle böyle değildir her gün emek ister...Ter ister...Bir gün artık ter dökmeden de para verirler sana...Emek verdin sen de emeklisin derler...
Sonra yuva da yalnız kalırsın...Kimileri yeni oyunlarda kimileri de başka ufuklarda olur o zaman...Gidilmesi olan dönüşsüz diyarlar da...Yalnızsındır...O hiç hatırlamadığın ana karnında olduğun kadar yalnız çaresiz...
Ve gelir oyun bitiş noktasına...Elinde orak seni bekler kapının bekçisi içeri girecek yarını almak için...Bitirir oyunu sen son zarı atarken... Ve daha hiç bilmediğin yeni bir oyun başlar içimde...Belki bilince anlatırım diyemeyeceğin...
Bu kadar özettir işte hayat...
Pazar, Kasım 05, 2006
Bir şehirden geride kalanlar...Bir gün den...Biten umutlar, yeni hayaller, soğuk bir dün ve bir Şehr-i İstanbul olayı...
Yaşanmasını beklediğin herşeyin yaşanamayacak olduğunu zaten biliyorsun, ama emin olduklarından bile yara aldığın zaman kader kara kalemle yazılmış gibi geliyor sana...Ya da ellerinin çamura bulaştığını düşünüyorsun...Dokunduğun her güzel, kir oluyor, şaşıyorsun, ağlıyorsun belki ama durduramıyorsun...Çünkü asıl olan ellerindeki çamur değil...Gökten yalan yağıyor artık yağmur değil...İnsanlar düşünerek konuşuyor, dillerdeki hisler değil...Sonuçlar sorunları doğuyor artık çözüm aramak bir yol değil...Çözüm bir yol değil...
Zaten kimsenin hakkı da yok aramaya, sormaya ya da yargılamaya...Çünkü tek düze hayatlar da kapalı tüm yeni yönler...Tek düze hayatlara kapalı yeni yerler...Korkular bekliyor diye, gelecek bir gün gidecek diye, toprak bir gün seni de seçecek diye düşünmeden günün tadını çıkarmak en iyisi...
Tarih dünü gösterdiğinde ve bugün aslında hiç olmadığında dedikleri gibi...Gotham şehri yok ve saat 6.66...O zaman neden dönmesin ki dünya...