Pazar, Aralık 17, 2006

//Ve masallar//

Hala masallarımız var değil mi...Kendimizi kandırdığımız, maskesiz mutluluklar yaşadığımız, yaşattığımız...İnandığımız güzel masallarımız...
Bazen bir kral olduğumuz kendi hayatımıza hükmeden, bazen bir kuş özgür ülkelerde gezen..Mutluluğu, aşkı istediğimiz zaman alabildiğimiz, kilitli dolaplardan çıkarıp kullanabildiğimiz masallarımız var...Yaşamanın güzel olduğu, gökyüzünün hep açık, yıldızların hep parlak olduğu masallarımız...Savaşların olmadığı, bir bütün yaşayan insanların olduğu masallarımız...Yeşilin içinde evlerimizin olduğu, temiz havalı, berrak sulu bahçelerimizin olduğu masallarımız...Çalışmak zorunda olmadığımız, doymak için para kullanmadığımız masallarımız...
Sevgiyi yaşarken korkmadığımız masallarımız var...İhanetin adını bile anmadığımız...Gözyaşını tatmadığımız, acıyı hiç anlatmadığımız masallarımız var...
Bizim hala masallarımız varsa hala umut ediyoruz...Dağılan parçalarımızı yeni "bir varmış" başlangıçlarıyla topluyoruz...
Ama bazen o kadar masallara bakıyoruz ki...Gerçekleri göremiyoruz...Acı çekiyoruz...

Cumartesi, Aralık 02, 2006

Boşa geçen yılların arkasından bakarsın en sonunda
Yaşlanmış yansımandaki aynanın içinden...
Görürsün çoçukluktan kalma mutlulukları,
Ya da bir yaz aşkını onyedi yaşının sonbaharından...
Gülümserken kendinden uzaklaşırsın,
Kırışıklıklar saklar yüzündeki ışığı
Artık anlarsın ki bir daha bulamazsın...
Yaşlanırsın...
Bir hayat önünden akarken her gün biraz daha...
Ve her gün biraz daha sonuna, başına yaklaşırken hayatın, toprağa...
Sen bakarsın bir aynadaki yansımana...
Belki gülerek belki ağlayarak...
Ama yaşlanarak...
Kabullenerek geçen zamanı...
Geri kalanları sayarak...
Gidenler için bir tutam gözyaşı,
Biraz da buruk hüzünler tutarak...

Pazartesi, Kasım 13, 2006

Başını yazmak zor geldi yorgunluğumu her yazdığımda aklıma gelmesinden dolayı sevmemeye başladım...keşke taş taşısaydım bedenim yorgun ruhum mutlu kalsaydı ama düzlükten yuvarlandım ruhum sakat bedenim mutlu kaldı...içinde hayat yokken yaşamaya çalıştı...yetmezmiş gibi eğlenmeye yeniden sevmeye yeniden düşmeye çalıştı ve başardı...yeniden sarhoş oldu yeniden hayat buldu... başladığı her şeyi bitirdi bittiği her noktada kalktı geri başa döndü...zorlandı...evet belki çok ağladı biliyorum ağlaması gerekiyordu öğrenmek için...öğreniyordu öyleyse ağlıyordu... hala öğreniyor...ne mutlu bedenim... diyor ruhum...

Cumartesi, Kasım 11, 2006

Zor verilen kararlar ne olursa olsun hep keşkeleri de getirir ya yanında...İşte bugün o keşkeleri düşünmeye ayırdık kendimizi...Keşke diyerek başladık bütün cümlelerimize bugün kurmayı öğrendiğimiz...Sonra hayaller kurduk ya keşkelerimiz olmasaydı diyerek...Gülümsedik birbirimizi kandırırcasına...Sonra gerçeğe döndük keşke ile başlayan her yeni cümle de...Hayatın trajıkomik yüzüne baktık hüzünlü bir anlamla...Konuşmadık hiç binlerce cümlemiz varken...Ama hep duyduk birbirimizi biz bugün...Anladık bütün sorunlarımızı çözemesek de...
Yeni bir gün dü bugün...Yeni hayaller kurduk hiç düşünmeden, korkmadan...Nasıl olsa onlar da yıkılır diye...Nasıl olsa bir yıkan olur diye...Ama hep bir yerler de sakladık bildiklerimizi...
Eski hayallerimizin kırıklarını biriktirdiğimiz odalarımızı kilitledik bugün...Yeni odalar açtık...Yeni hayaller için...Kırılınca dağılmasınlar diye...Kırılınca parçaları keşkeler içinde kaybolmasın diye...Yine keşkeler olmasın, anılar temiz kalsın diye...Sonradan birleştirip yeniden mutlu olmaya çalışalım diye...Durduk gülümsedik biz bugün, gerçekten hissederek hayata...
Açtık gözlerimizi, açınca yine aynı olan dünya'ya kırılmış hayaller eşliğinde yine...Sil baştan kurduk hayallerimizi bugün sonra yeniden yıktık keşkelerimizle...Yine yenileri kurulsun diye...

Çarşamba, Kasım 08, 2006

//ve bir gün biter//

Hayat...
Başı ve sonu belli olan oyunlar gibi...Oynamaya başladığında herşey çok güzeldir herkes mutlu...Herkes ilgi gösterir sana, oyununa...Gülerler yüzüne, çok çirkin olsan da ne güzel şeysin sen öyle derler hep...Sonra birkaç tur böyle döner oyunun...Sonra büyüdükce çirkinleşiyor bu ya huyu da değiştiler başlar...Çok yaramaz olmuşsun sen bakışları vardır hep bir köşe de otursan da...Sadece annen sarar seni kollarıyla, o da sadece yalnız kaldığında...
Sonra zorunluluklar başlar...Her sabah kalkıp giyinirsin aynı şeyleri...Belki iyi bir hayat için ama garantisini kimse vermeden düşersin bir yolun peşine...Oyunda rolun budur artık...A,b,c sıralı ve ya tek tek öğrenmek...Sonra gelip seni görenler azalır ya da geldiklerinde zaten sen olmazsın oyunun merkezinde, evinde...Çünkü zorunlulukların vardır ya...
Oyun gün geçtikce daha çok yorar seni...Sonra birini görürsün...O biri nefesini ağzında saklayacağın ilk kişi olur...Öyle bir düşünürsün ki sanki "o" oyunun amacı ve sen de amacına ulaştın...Gerisini formaliteden oynuyorsun artık...Ama oyun içinde oyunlara alışırsın ilk çekip giden parçanla...Sonra düşerken yeni bir dal bulursun, ondan da düşerken bir yenisini...Sonra anlarsın ki oyunun geri kalanı düşmek ve kalmakla oynanıyor...Ama hep bir köşede sana bakanlar vardır ailen...
Ve ilk kayıp...Kim olacağı belli olmaz oyunda ama ilk elenen...İlk giden masadan...İlk oyununu bitiren...Ve hala oynayanlara ilk acıyı yaşatan...İlk gerçek acıyı...Oyunun kabus kısmıdır bu...Uyumadan gördüğün ilk kabuslar...Yastığının ilk kez gerçek bir acıyla ıslandığı bölümüdür...Dünyada cehennem ateşini görmektir pembe oyundaki tozların arasından...Ve sonrasında ilk gidenin küllenen ilk acısı...Sonra gidenlerin arkasından ağlamakta düşüp kalkmak kadar çok girer hayatına...Alışırsın...Her seferinde asla alışamam desen de...
Ama hep gidenler düşenler yoktur oyunda...Bir mutluluk bulursun sonunda...Bir kaç oyun formalitesi, gereksiz imzalar ve dışarıdan bakınca mutlu görünen bir ev...Genelde sadece dışarıdan bakılınca öyle görünen bir ev...İki kişi az gelir bir sabah ve üçüncü katılır...Yeni bir oyuncu...Bilirsin ki aynı oyunu o da yaşayacak...Gülersin başlarsın onu da oyununa katmaya...Bir süre sen büyüksündür o küçük...Bir süre sonra anlarsın ki o da senin için büyüğün neyse o...
Oyun uzun sürer bu zamanlarda bir yarıştasındır...Adına geçim derdi denir genel de...Ama bu dert öyle böyle değildir her gün emek ister...Ter ister...Bir gün artık ter dökmeden de para verirler sana...Emek verdin sen de emeklisin derler...
Sonra yuva da yalnız kalırsın...Kimileri yeni oyunlarda kimileri de başka ufuklarda olur o zaman...Gidilmesi olan dönüşsüz diyarlar da...Yalnızsındır...O hiç hatırlamadığın ana karnında olduğun kadar yalnız çaresiz...
Ve gelir oyun bitiş noktasına...Elinde orak seni bekler kapının bekçisi içeri girecek yarını almak için...Bitirir oyunu sen son zarı atarken... Ve daha hiç bilmediğin yeni bir oyun başlar içimde...Belki bilince anlatırım diyemeyeceğin...
Bu kadar özettir işte hayat...

Pazar, Kasım 05, 2006





Bir şehirden geride kalanlar...Bir gün den...Biten umutlar, yeni hayaller, soğuk bir dün ve bir Şehr-i İstanbul olayı...

Yaşanmasını beklediğin herşeyin yaşanamayacak olduğunu zaten biliyorsun, ama emin olduklarından bile yara aldığın zaman kader kara kalemle yazılmış gibi geliyor sana...Ya da ellerinin çamura bulaştığını düşünüyorsun...Dokunduğun her güzel, kir oluyor, şaşıyorsun, ağlıyorsun belki ama durduramıyorsun...Çünkü asıl olan ellerindeki çamur değil...Gökten yalan yağıyor artık yağmur değil...İnsanlar düşünerek konuşuyor, dillerdeki hisler değil...Sonuçlar sorunları doğuyor artık çözüm aramak bir yol değil...Çözüm bir yol değil...

Zaten kimsenin hakkı da yok aramaya, sormaya ya da yargılamaya...Çünkü tek düze hayatlar da kapalı tüm yeni yönler...Tek düze hayatlara kapalı yeni yerler...Korkular bekliyor diye, gelecek bir gün gidecek diye, toprak bir gün seni de seçecek diye düşünmeden günün tadını çıkarmak en iyisi...

Tarih dünü gösterdiğinde ve bugün aslında hiç olmadığında dedikleri gibi...Gotham şehri yok ve saat 6.66...O zaman neden dönmesin ki dünya...

Pazartesi, Ekim 30, 2006

Ufuk korktuğumuz kadar uzak değil aslında...
O çok uzak dediğimiz yerden gelmiyor mu bizi ıslatan bulutlar...Demek ki gidilebilir...Demek ki orada da bir ufuk var içinde biz olan...Onlar geliyorsa biz neden gidemeyelim ki...Neden dünya dönerken tersine koşup aynı yerde kalamayalım ki... Neden sorusuna cevap veremeyelim ki...
Çünkü korkuyoruz artık sadece göremediklerimizden, yenemediklerimizden de değil herşeyden korkuyoruz...Kendimizi birkaç üstün insanım uğraşamam yalanının arkasına saklayıp adam olduk sanıyoruz...Yanılıyoruz biliyormusun...Yanılıyoruz... Ne güçlüyüz ne de göründüğümüz kadar adam...Korkandan korkacak kadar da çaresiz kaldık...İtiraf edemesek de...
Ve bu lafları hiç üstümüze alınmadık...Birinci çoğul şahıslı yazılar yazsak da...Peki ya ikinci çoğullar...Boşver onlar zaten ikinci sınıf insan olduklarına seviniyorlar...
Işık veren yanım kapandı...
Işık veren yüzün kapandı perdeler arkasına
Gülümseyen yüzüm perişan bu oda da...
Güldüren yüzün güneşte uzaklarda...
Ve bir sızıntı hala geleceğine dair,
Yakınlarda kokun hala bu oda da...
Bir oda da...

Pazar, Ekim 29, 2006

Bir içki şişesi...
Şişe de durduğu gibi durmayan bir sıvı...Ve mutluluk...
Bunların arasındaki bağlantıyı kurmak aslında o kadar da zor değil, sadece birkaç yudum alıp başlamak yetiyor...
Sonrası akıyor filmin kareleri gibi, kötü çekilmiş duygusal bir drama oluyor konusu geçen hayatlar...Hele de başrol de kendi hayatın varsa iyice komik oluyor halin...Düşünüyorsun neden düşündüğünü bilmeden astral ruhun beden den ayrılıp karşından bedenine bakıyor...Ve büyük ihtimalle acıyor sana...
Anlamaya çalışıyorsun genellikle ve yine genellikle başaramıyorsun...
Sonra ne mi oluyor...Kusuyorsun acını gözyaşlarından ve sonra uyanıyorsun nasıl geldiğini hatırlamadığın bir odanın soğuk bir yatağının kenarından...
Sonra bir başka gece ve ikinci perde...

Hayat çoğu zaman yaşam destek ünitesinde geçiyorsa senin için yaşamını desteklemek için elini tutanı değil de elinde tuttuğunu seçme olur mu dünya...
*:


Bir rüya'ya başlamak uyanmayı istemeden,Kabus olsa bile gözlerinin ferinde saklanan...Bir rüya'ya başlamak gecenin gelmesini beklemeden,Uyandığında karanlık çökeceğini bile bile...Bir rüya da yaşamak göre göre,Kabuslar on adım ileride...Kapatmak gözlerini,Ve bir rüya da dirilmek kurak bir beden de...Yarına saymak zamanı sonsuzdan geri,Mutluluğu tutmak her düşen yıldızdan,Yakalamak kopan parçaları dağılmış hayatlardan...Bir rüya'ya başlamak,Uyandığında dünya durmadan...

O,
Her günü yeni bir umutla bekler gibi görünür, yarına inanmaz
Bu günde kalan anıları biriktirerek yaşardı...
Her günün yeni bir sıfır noktası olduğuna inanırdı hep,
Her aşkın bir ayrılık...
Korkardı belki, ama gizlerdi
Çünkü o hep güçlüydü
Gözyaşları yastığında, yorganından dışarı damlamazdı...
Uzak olan en az zarar verendi bakınca gözünden
İmkansız olan en çok zevk...
Uyurken severdi belki de uyanınca ölen aşkları
Acılarını sadece rüyalarında yaşardı
Kabuslar bitene kadar korkuturdu ruhunu...
Uyanınca puslu dünya da ait oldukları ve ait olanlarıyla yaşardı,
Çünkü tuttuğun el bırakıp giderdi hep...
Ama önemli olan gün dü
Ve o gün eli ellerinde terlerken gözlerindeki mutlu bir çift parlaklıktı...
Aşk iki kişilk bir savaştı
Ve hep bir yenilen olmalıydı...

Çarşamba, Ekim 18, 2006

Belki...

Bir başka bu gün yaşarız bir gün...
Çok uzaktan gelmiş oluruz...
Önce biraz soluklanırız kuytu da...
Sonra bakar gülümseriz birbirimize...
Sanki planlanmış gibi yaşarız o an'ı,
Yıllar öncesinden biliyormuş gibi...

Ya da başka bir bu gün de ölürüz...
Daha gün o gün olmadan...

Değil mi..?

Pazar, Ekim 15, 2006

Kim mi bu adam..?


Pekala her yazıya olduğu gibi buna da itiraflarla başlayalım...Bu adamı ilk gördüğümde bundan cacık olmaz diye düşünmedim...Aksine tam cacıklık dedim dök yoğurt u üstüne cacık olsun...Çünkü bütün gün elinde şarapla kimi görsek öyle düşünürüz Türküz ya biz kanımızda var bu ön yargılı olma potansiyeli...
Sonra aradan bir yıl olarak düşündüğüm ama daha farklı da olabilecek bir tarih süreci geçti...Yeni b ir dönem de tesadüfler sonucu da olsa aynı ortamlarda //htta aynı işlerde// bulunmaya başladık...Ki gördüm ki %90 ı yanlış çıkan önyargılardan biri daha bu istatislik bilgiyi bozmadan yanlış çıktı =)
Sonra aslında etrafında olan insanların yanında kendi olmadan yaşayabilen kendini kendine saklayan kendi bilgisinin sadece kendini bağladığını bilen...Aynı benim gibi akılsız insanlara akıl versen de sonradan eklenmiş protez bir kol kadar işe yarayacağını bilen biri olduğunu gördüm...

Sonra ne mi oldu...Dün gece beraber kaldık //atlayabilecek önyargılı insanlar için açıklama_Aynı evde ama ayrı yataklarda yattık//

Yani diyoruz ki önyargı kötü birşey çok kötü birşey...

Çok açılı bir dünya ya tek açıdan bakmak sadece seni gören insanların sayısını azaltır unutmamak gerek bunu da yazayım yolda aklıma geldi =)

Salı, Ekim 10, 2006

Bir varmış...Biri varmış...Ve şimdi yok...
Ben varmış...Sen varmış...Ama biz yok...

Pazar, Ekim 08, 2006

Yaşam; Bir bütünlük farklı hayatların birleştiği bir kelebek etkisi...Birbirine tutunmuş hayatlar ve ölümler...Yalnız gibi görünen bir kalabalığı oluşturan her parça insan duygusu...En başından beri dur diyebileceğimiz bir hikaye...İstediğimiz zaman çıkıp, kapıyı bütün gücümüzle çekip kapatabileceğimiz bir oda aslında...Nefes alışlarımız sadece yaşama tutkusunun bir sonucu ya da ölüm korkusunun...Yaptıklarımız sadece kendi egomuzun aynası...Kaçtıklarımız geçmişimizin yansıması...Gördüğümüz karanlıklar üzerimize örttüğümüz bir battaniye...Ulaştığımızı sandığımız aydınlık kalbimizin güzel yanı...
Yaşam; Ölmeden önce kendimize yaptığımız her olay...Ölüm anında bizi gülümseten ya da ağlatan bir şerit sadece...

Çarşamba, Ekim 04, 2006

Kucakla bir geçmişi git
Ardında hikayeler bırak
Ya da yaşlı gözler ardından ağlayan...
Yine uzaklara doğru süzül
Gölgen arkanda, acılar sırtında...
Gözlerinden sızan yaşların olsun bazen
Dinlenirken mesela bir kuytu karanlıkta...
Duyguların olsun hala yaşamak için
O soğuk diyarlarda...
Mabed sessizliğinde orada...
Kucakla bir geçmişi git
Ardında biri kalsın...
Belki dönersin, yine seversin diye değil
Döndüğünde başka ruhlar da kirlenmesin
Senin bıraktığın yaralarla ölmesin diye...

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Kapatıp kapıyı içeride yalnız kalınca,
Karanlık duymak istemediklerini fısıldayınca,
Korkuların gerçeğin arasına sızınca,
Bir mum yak...
Karanlığının içine bak
Gölgelerin arasındaki umuda
Fırtınanın ortasındaki bir ada gibi...
Sığın korkuların sarsa da dört yanını
Toprak korur seni dalgalardan unutma...
Sonra topla gücünü ve kalk ayağa
Yürümeye...
Dalgalara karşı, karanlığa karşı
Ya da aslında
Sende olan başka senlere karşı
Hayatın kötü yönüne doğru yürü
Ta ki o da korkup bir mum yakana kadar
Aydınlıkta kendini unutana kadar...
Mum sönüp dünya durana kadar...

Perşembe, Ağustos 03, 2006


Photobucket - Video and Image Hosting



Hayat yorucu aynı anda yorup güldürebiliyor ve birden susturup öldürebiliyor...


Photobucket - Video and Image Hosting

Al beni benden

Ben hala sendeyken...

Pazartesi, Temmuz 24, 2006

Yorgunluk...
Düşmüş bir hayatın acıları arasında yeniden gülümseme çabaları
Birkaç kırılmış anıdan yeni mutluluklar yaratma çabası
Dağılmış parçaları toplayarak...
Zamanı bilinmeyen kapalı kapıları zorlamak
Açılsın diye, mutlu ol diye
Aynı kalmayan acılarından artık kurtul diye
Uzat diye elini mutluluğa
Gül diye...
Sadece sen gül
İsterse dünya ölsün diye...

Hadi uzat elini son kapıya, son çıkışa
Mutluluğa bir adım kala...

Pazar, Temmuz 23, 2006

Günahkarlar cennette
Ve biz yine cennetten kovulduk...
Toplandık karanlıkta
Sevgimiz için kavrulduk
Acı çektik günlerce
Mutluluk ararken yokolduk...
Düşündük günlerce
Ağladık gecelerce
Sorun sonuç yok diye
Bekledik ümitsizce...
Karanlık hiç bitmedi
Kapıları hiç açılmadı cennetin
Sevgi bizi lanetledi
Ve birdaha hiç
Gece güne dönmedi...

Cuma, Temmuz 21, 2006

Kaçıncı yenilgin bu saydın mı,
Kaçıncı çekip giden kapanan kapılar ardına?
Kaçıncı kez vuruldun bu yolda hiç düşündün mü,
Kaçıncı kez düştün dizlerin parçalandı, ağladın tek başına...
Ne kadar yol gittin ki
Hala başladığın yerdesin işte
Hala doğduğun günkü gibi yalnızsın,
Bir başınasın...
Acın sadece seni kanatıyor
Korkun kendi gözlerini kısıyor
Çığlığın seni sağır ediyor, kimse duymuyor
Ve sevgin seni boğuyor, başka kimse ölmüyor...

Cumartesi, Temmuz 15, 2006

//bak küçük kız//



Hayat hep mutluluk yetirmez getirdiği mutluluklar da çoğu zaman sabun köpüğü gibidir, seni güldürür ve uçup gider...Senin neyi hakettiğine bakmaz çoğu zaman, sen onları hakettin sanırsın ama hayat herkese aynı şeyi yapar bir yerlerde...Düşünüyormusun peki neyi hakediyorum diye...Yardım edeyim; Sen hep mutlu olmayı gülmeyi sevilmeyi hakediyorsun tatlı melek sen hep beyaz sayfalara çizilmiş kalpler kadar kusursuz sevgileri hakediyorsun...

Bırak düşlerindeki her mutluluk yüzüne yansısın...Bırak karanlıklar hep kapının diğer ucunda kalsın, seni üzenler hep hatıraların olsun...Yeni üzüntüler katma hayatına çünkü haketmiyorsun...

Benim için çok önemlisin küçük kız **:

Pazartesi, Temmuz 03, 2006

Gözyaşlarının her damlasını yıl sayıp
Yüzyıllarca mı yaşadın..?
Seni her ağlatan için
Yıllarını mı akıttın...
Şimdi ne oldu..?
Sadece yaşların,
Yaşamların, akıp giden yılların
Ve sen kaldın...
Arkandaki yarım hayatların...

Perşembe, Haziran 29, 2006

Photobucket - Video and Image Hosting
Konuştular mı bütün gerçekleri yüzüne bakarak...
Canını mı acıttı yaptıkların,
Birzamanlar onların canını acıttığı gibi...
Küçük oyunlarının büyük sonuçlarına katlanmaya hazır değilmiydin yoksa...
Kim hazır ki..?
Gelirken kime soruldu ki...
Işıkları kapatma zamanı geldi mi
Çıkmadan önce son bir kez
Evimize bakıp..?
Birlikte oluşumuza beraber yaşadıklarımıza...
Kendini karanlığın içine bırakırken
Işıkla beraber söner mi anıların da..?
Peki o soğuklukta diner mi acıların..?
Başka kucaklarda...
Peşinde seni takip eden gölgenin
Sorularından da kaçabilirmisin
Işıkları kapatınca..?
Kendini zihnini de kapatabilirmisin
Son kez kapıyı kapattığında...
Boyan hadi kırmızılarını
Dünya dönsün güzelliğinle
Hadi yeşilleri boya siyaha
Ağlasınlar mateminle...
Git buralardan uzaklara
Uzak umutlar parlasın yanında
Bir mum gibi kalana kadar
Bırak onlarda inansın sana
Bırak onlarda kansın kırmızı rujuna...
Sonra üfle ve söndür tüm ışıklarını
Tozlarını savur pembelikler seninle kalsın...
Küllerini savur ateş hep senin için yansın...
Hadi yine git...
Ölüm arkanda kalsın...
Gülümseten fotoğrafların aslında karanlık adamları gibiyiz değil mi..? Yitip giden hayatlara bakarak hadi gülümse diyen bir fotoğrafçımıyız yoksa..? Flash ın ne tarafında durursan dur aydınlanırsın ama sadece patlayıp geçene kadar, sonra yine karanlık senin karanlığın...

Hiç istemesen de farklıyım desen de biliyorsun sen de öylesin...Sönüp giden spot ışıklarıyla sen de gideceksin...

Ama hoşca kalma olur mu...

//pufflama efekti//

Kasılıp kalıyoruz bazen yaşarken hani o tipler derler ya "oha falan oluyoruz" işte onun gibi... Nedensiz acılarımıza neden uydurmacılık oynarken çok kez yorulduk galiba ondan bu pufflama efektleri... Neyse geçici kamera oyunlarınızla mutluluklar...Geçici görsellikler kullanıcıları... Birşeyim ben cilik oyununu seviyorsunuz biliyorum...Ama oyun işte biliyorsunuz...
Dünya dönüyor...
Bilmediğimiz kapıları çıkarıyor karşımıza,
Güzel yalanlarımız,
Yenemediğimiz korkularımız oluyor hep...
Hep son bir kez düşünüyoruz
Her adımda son kez geçmişe bakıyoruz...
Terliyoruz bazen kabuslarımızda,
Hıçkırarak bakıyoruz yarınlarımıza umutsuzca...
Kırılıyoruz kapılar yüzümüze kapandığında,
Sevdiklerimiz başka kollarda olduklarında
Başka ruhlarla dans'a başladıklarında...
Ama nefes alıyoruz her yeni an'da,
Dünya dönüyor
Ve biz doğuyoruz her güneşle
Yeni yarınlara...

Çarşamba, Nisan 26, 2006

dım dıkı tıs

Son günlerde az düşünür oldum önüme konanı yiyiyorum ve kalkıyorum masadan dünya bana küsse bıraktığım mutluluk kırıntıları arkamdan ağlasa bile...
çünkü umursamıyorum artık umursanmadığım gibi...
güler gibi yapıyorum beni kandırdığın gibi
mutluluk oyunlarımızdaki gibi...

Pazartesi, Nisan 24, 2006

vertikul düşünceler...

şimdi yanımda olmanı isterdim ya da istemezdim bilmiyorum belki ister gibi yapıyorum sadece...ama öyle olsa anlardım çünkü gerçekten istiyorum... Bugün çok güldüm ama yoruldum uzunmuş yolculuk ya okul ve arasının bu kadar uzak olduğunu bilmiyordum...belki de hiç bu kadar yalnız gelmemiştim ondan öyle geldi...pillerim de bitti ortalıkta tanıdık yok gölgeler yabancı insanlara ait selam veremem ki...Ben öyle rahatsız oldum bakışlardan bugün işte sanki birşeyler istiyordu bakan gözler birşeyler anlatıyorlardı anlamıyordum ya da başından beri kimse anlatamıyordu...Öğrendik sandıklarımız sadece kendi doğrularımızdı belki kimse kabullenmiyordu...Ama umrumda da değil çekip gidenler...kalanlar yetiyor diyorum hep...gidenlerin kaldıkları zamanlar geliyor aklıma ne kadar seven ne kadar arkadaş gözleri vardı hani şu parlayanlar taa içerideki hisler sanırdım...asıl gerçeğin sadece bir basamak olduğundan ibaret olduğunu kabullenmek herzaman kolay olmaz ya...işte öyle birşey bu da...birileri bir üst tura çıkmak için bir üst insan olmak için seni kullanır ve o bir üst insan olunca seni küçük görür önünde durduğu dev aynasında...işte bazen içimden geliyor o aynayı kafalarına geçirmek sonra altında ezilirlerken üzerlerinde onlara gerçek boylarını göstermek...ama yorgunum biraz dinlenmem gerek belki sonra hala onlar dev aynalarına bakarken... belki de bırakmalıdır aynalarının karşısında kendilerini birşey sanmalarına devam etmelerini izlemelidir...komik oluyorlar çünkü burnu kaf dağındayken aslında bir arpa boyu yol almadıklarını görmek...aslında acımak belki de hoşuma gidiyor acınıyormuş gibi görünürken...ben işte acımayı seviyorum anlamasalarda...zaten anlasalardı acınacak bir halleri olmazdı ki...öyle ise boşvereyim ben knt üm bitti zaten fakir kaldım...ev de yok kiralasanız biriniz olmaz mı...hani çok işe yarıyorsunuz ya o bakımdan sordum... Kendini görmeden başkasına pisss bu diyenler ne kadar temizlenmeli ki???

Cumartesi, Nisan 22, 2006

çok olmuş

bakıyorum da seni iyice boşlamışım neredeyse bir ay olmuş yazmayalı...

neyse yeni bir hikaye başlatalım artık tek kişilik dev bir kadrom olsun...
sana da yazıcam artık söz veriyorum...

Cumartesi, Mart 25, 2006

Susadın sussuz çölün ortasında
Çoçukluk rüyalarından uyandın...
Dünyanın kirli pusunda
Yürüdün dikenlerden
Battı ayaklarına canın yandı A
ğladın...
Kendi yaşlarınla doydun sonra
Sussuzluğun dindi...
Yetmedi sana açlığını bitirmedi...
Başka bedenler aradın
Ağlayacak
Sussuzluğuna yarayacak..
Açlığın acıları kapattı görmedin
Canını yaktığın canları...
Düşünmedin başka bedenler ararken
Geride bıraktıklarını...
Ama mutluydun toktu ruhun...
Al yaşlarım senin Karanlığını yıkayacaksa...
Yağmurlarla kapanacaksa...
Çok uzaklarda bir yıldızsın sen şimdi
Parlıyorsun belki de...
Ama uzaktasın
Etrafında yıldızlar var
Başka başka hayatlar yakınında
Yaşıyorlar seni parlatıyorlar belki daha fazla
Ya da ışığını alıyorlar kalbinden...
Ama yakınlar ve seni yaşıyorlar...
Yıldızsın işte uzaklarda
Ama bir mucize gibi aydınlığın ta buralarda
Gözlerimi parlatıyor
Karanlığımı alıyor içine...
Ama yine de korkuyorum
Çünkü güneş doğarsa
Yıldızlar nereye kaçıyor?
Yollar var hepsi çıkmazlara uzanan
Yüzler var hep umutsuzluklara bakan
Gözler var karşımda hep birşeylere ağlayan
Ve bir dünyam var yalanlarla yaşanan...
Sen varsın aydınlıklarda uzanan
Karanlığım var aydınlığımı kapatan
Umudum var hep senin için saklanan...
Ama hep acılarım var Umudumu hırpalayan..
Doğuya baktım güneş doğarken.. Seni diledim tanrıdan Yukarıdan bana bakarken.. Güneşi gördüm, seni gördüm Tanrı bana gülümserken... Hayallere döndüm içime döndüm Sen uzaklarda yaşarken Sana kaldım senin oldum Sen başka hayatlarla karşılaşırken...

Perşembe, Şubat 16, 2006


Image hosting by Photobucket

soğuktu gece hiç ağlamadım dün kadar...

soğuktu yol sen giderken üşüdüm hiç üşümediğim kadar...

sessizdi heryer kalabalıkta sustum hiç susmadığım kadar...

özlüyorum hergün hiç özlenmediğim kadar...

ve hepsi bu kadar ölüyorum işte sensizlik içinde

Hiç ölemeyeceğim kadar...

Salı, Ocak 17, 2006

sonsuz ve sıfır

Image hosted by Photobucket.com
bakarsan eşit midir sonsuz ve sıfır...
neyden çıkarırsan çıkar değişmezler...
hangi zamana bölersen böl tanımsızlar biliyorum ki anlamsızlar...
o halde neden sonsuz ve sıfırlar
neden başta ve sondalar...

Cumartesi, Ocak 14, 2006


Image hosted by Photobucket.com

diğerleri gibi değil

kimse gibi değil aslında

benim gibi sadece benim gibi...

dünyam gibi...dünya gibi

kendi gibi olmasını istediği gibi...

dedim ya kimse gibi değil aslında...

kimse değil...bendeki kendi...

Salı, Ocak 10, 2006

Image hosted by Photobucket.com
biraz yorgun geçer belki günler
geceler ağlama isyanlarıyla taşar gökyüzüne
zaman tıkanır boğazında ki düğüm gibi
ilerlemez hiç ileriye...
sorulacak binlerce soru vardır
duyulacak binlerce çığlık
cevaplayan yoktur yatağında
ıslak yastığını seninle paylaşan
yada
karanlık gökyüzünü senin için açan...
ama yine de biter gece
güneş ışığını vurur
solan acılarına
yakıp yaranı iyileştirirsin
kurtulursun sarı parlak teniyle güneşin
bakarsın çekik gözlerle minnet dolu güneşe...
ıslak yastığın kurur kapalı kapıların açılır
ve belki dışarıda seni yine bir umut bulur...

Cuma, Ocak 06, 2006

mutluluğun kalbi

sonun sonsuzluğuna ulaşıp dünyaya son kez bakarsın ya
işte o anda gözün bişeye takılır dikkat edersin
sonra ona kayar benliğin
bir anda geri dönersin
ayakların sürükler seni kalp atışlarınla beynin dur derken dinlemez
susarsın çeşmelerden geçerken ama duramazsın
takıldığın ışığa kaçarsın
sonra yorulursun tıkanırsın
ama ta uzaklara dalarsın
gemilerin geri döndüğü sahillere
ordadır çünkü bilirsin ve mutlusundur
çünkü ona gidersin ve onda kalırsın
seni beklerken hayal edersin
ve ulaşırsın belki ölmeden
yaşarsın
şu anda uzağında olduğum yerde
şu anda benim olmayan yerde

mutluluğun kalbinde...